Поможем написать учебную работу
Если у вас возникли сложности с курсовой, контрольной, дипломной, рефератом, отчетом по практике, научно-исследовательской и любой другой работой - мы готовы помочь.
Если у вас возникли сложности с курсовой, контрольной, дипломной, рефератом, отчетом по практике, научно-исследовательской и любой другой работой - мы готовы помочь.
EŞİTLİK DİYE DİYE..
Rauf R. Denktaş
“AB bizi anlamıyor; AB Rumların esiri oldu; AB Yunanistanın şantajına yenik düştü” şeklinde şikâyetler devam etmektedir. Bu şikâyetleri yapanların biraz da öz eleştiri yapmaları gerekmektedir.
AB Kıbrısı “üniter bir devlet” olarak algılamakta ve bu devletin sahibi olarak da “Kıbrıslılar” addettiği TEK BİR HALKı görmektedir. Bunlara göre bu HALKın bir kısmı işgal altındadır. “Meşru” addettikleri “hükümet” böyle söylemektedir. Ve AB “Kıbrısı işgalden kurtarmak, ikiye bölünmüş olan halkı birleştirmek için” Kıbrısı üye yaptığı safsatasına inanmıştır. Şimdi de Kuzeyde, işgal altında yaşayan “Kıbrıslıların” ekonomilerini Güneyde yaşayanlarınkine yaklaştırmak için, “AB üyesi Kıbrıs”ın “meşru hükümeti” ile istişare ederek, bu hükümetin olurunu da aldıktan sonra, bu hükümetin şartlarına uyarak Kuzeye yardım yapma yolundadır. Kıbrıs Hükümetinin(!) nezdindeki Bürosundan bazı memurlarını “Kuzeyde yaşayan Kıbrıslıları” denetlemek, yardımların doğru dürüst harcandığını kontrol etmek üzere Kuzeyde bir Alman Şirketinin bürosunda konuşlandırmıştır. Bunları olumlu gelişmeler olarak kabul edenler var. Başta hükümetimiz. Diğer yanda, Din İşleri ile yükümlü bürokratımız, sahte müftü görünümü içinde, Rum tarafının etnarhı (milli ve dini lideri) Başpiskoposla “al külah ver külah” hale gelmiştir, hem de Başpiskopos “adadan Türk askeri çıkıncaya kadar milli mücadele devam edecektir; ben biliyorum birçok Türk de Türk askerinin adadan çıkmasını istiyor” diyecek terbiyesizlikte bulunurken! “Sahte müftü görünümü” dedim çünkü bu bürokrat müftü değildir ve müftü olamaz. Kendi kendini müftü ilân eden kişi değildir. Bu zat sadece bir bürokrattır. Dinimiz hakkında fetva verme hakkı da yoktur.
Diğer yanda 2. Soyer Hükümeti dünyaya “eşitlikte ısrarlıyız; Rumun hakkı ne ise bizim de odur” dedikten sonra Rumun 43 yıl oyalayıp imzadan kaçındığı “iki toplumlu, iki bölgeli federasyon” tezini milli tez olarak yeniden gündeme getiriyor. Türkiye ve KKTC hükümetleri “Kıbrıs” cidden ve meşru şekilde AB üyesi olmuş gibi davranarak bu “AB üyesinin” baskılarından nasıl kurtulacakları ile meşguller. Türk hükümeti ek protokolü imzalamakla girdiği badireden kurtulmayı halka “limanları açmak Rum idaresini tanıma anlamına gelmez” edebiyatı yaptırarak “AB üyesi addettiği” Rum idaresine limanlarını açmanın zeminini hazırlamakla meşguldür tedirginliği devam etmektedir. Halbuki esas meşgale “Kıbrısın” asla AB üyesi olmadığını savunmak, üye yaptıkları “Kıbrısın” Güneydeki suçlu, eli kanlı, hiçbir şekilde AB normlarına uygun olmayan Rum idaresi olduğunu kanıtlamak olmalıdır.
Bu manzara karşısında ABnin bizi anladığının dışında nasıl anlamasını bekliyoruz? “AB üyesi Kıbrısın” meşru addedilen “hükümeti” Kıbrıs Türklerini azınlık olarak takdim ederken ve AB bunu kabullenmişken, ABden gelen yardımları reddedebiliyor muyuz? AB üyesi olmak istiyoruz fakat kendi statümüzle; Rum hiçbir zaman Kuzeyin hükümeti değildir ve olmayacaktır” diyor muyuz? Bunu dedikten sonra bunun gereğini yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. Çünkü bizi dünyaya “işgal altında yaşayan azınlık” olarak takdim eden Rumla bütünleşmeden yana olduğumuzu (kimliğimizi, eşitliğimizi, self-determinasyon hakkımızı vurgulamaksızın) savunuyoruz. Dün olamaz ve asla dediğimiz ne varsa, ABden gelen bir tazyik altında hay hay diyerek sineye çekiyoruz. O halde AByi suçlamak niye?
ABye Kıbrısın üniter bir devlet olmadığını; üye yaptıkları “Kıbrısın” sadece Güney Kıbrıs olduğunu; Kuzeyde “Kıbrıs Hükümetinin rizası ile hiçbir şeyin geçerliliği olmadığını ve olmayacağını” söylüyor muyuz? AB Temsilcilerinin “Kuzeyde yaşayan Kıbrıslıları” ziyaretlerinde bayrak, sancak görmek istemeyenlerin gözlerine bayrağımızı ve sancağımızı şanla ve şerefle sokmanın görevimiz olduğunun idraki içinde miyiz?
AB bizi “üniter bir devlette eşitlik isteyen bir azınlık” olarak görmektedir. Görev bu yanlışı düzeltmek görevidir. Bu da sanki çaresizmişiz ve mecburmuşuz gibi “bütünleşme, birleşme, derhal uzlaşma” edebiyatı yaparak düzeltilemez. Devlet olan devletine bayrağı ve sancağı ile sahip çıkar. “Ben varım; bütünleşmek isteyen artık bana gelsin” der ve dikilir. İşler ancak o zaman eşitlik rayına oturacak ve AB Kıbrısta Rumlara denk bir Türk Halkının varlığını görmeye başlayacaktır. Bize yapılan muamele “üniter bir devlette eşitlik arayan azınlıklara yapılan muameledir”. Gerisi kendimizi avutmamız için göstermelik çıkışlardır.